Üzüm ve üzümle ilgili kavramlar (bağ, yaprak, şarap vb.) insan yaşamının her alanında önemli bir yere sahip olmuştur. Tarih boyunca insanların hem dini yaşamındaki inançlar konusunda hem de gündelik hayatlarında kullandıkları eşyalar ve yaşam alanlarındaki mimari eserlerde üzümle ilgili kavramların sembolleri yer almıştır. Bu durum üzüme verdikleri önemin bir göstergesidir. Bunun en büyük kanıtı ise geçmişten bugüne kadar gelen ve halen arkeolojik kazılar sonucu ortaya çıkan tarihi eserlerde bu sembollerin görülmesidir. Üzüm, mitolojik dönemden itibaren dünyanın en önemli meyvelerinden birisi olmaya devam etmiştir. Mitolojik dönemde tanrılara üzüm ve üzüm ürünleri adanmış, sanatsal eserlerde hep üzüm yer almıştır. Üzüm ve üzümden yapılan şarap tarihin her döneminde önemini korumuştur. Tek tanrılı dinler döneminde, özellikle Hristiyanlık dönemi olmak üzere dinsel bir anlam kazanan şarap büyük bir değere sahip olmuştur.

Asmanın veya üzümün milyonlarca yıllık geçmişi olduğu bilinmektedir. Asmanın anavatanı ile ilgili farklı görüşler bulunmakla birlikte Hazar Denizi’nin güneyi, Kafkasya ve Kuzey Doğu Anadolu yöreleri asmanın anavatanı olarak kabul edilmektedir. Jeolojik ve arkeolojik araştırmalara göre günümüzden milyonlarca yıl önce asmanın dünyanın birçok yöresinde yetişmektedir. Yaklaşık 10.000 yıllık olduğu ortaya konan pres artığı üzüm çekirdekleri üzümden şarap yapılmasının insanlık tarihi kadar eski olduğunu göstermektedir. Buna bağlı olarak bağcılık kültürünün de aynı dönemde Anadolu’da başladığı bilinmektedir. Bağcılık tarihi Anadolu tarihi ve uygarlıkları ile iç içedir. Anadolu’da M.Ö. 2000 yıllarda büyük bir uygarlık kuran Hititler döneminde günümüze ulaşan birçok arkeolojik buluntu o dönemde bağcılığın ne kadar önemli olduğunun delilidir. Bu döneme ait kaya resimlerinde ve heykellerde üzüm ve şaraba ait figürler bol miktarda yer almaktadır. Hitit kanunlarında bağların ve ürünün korunmasına yönelik özel hükümlere yer almış, Boğazköy metinlerinde kuru üzümden bahsedilmiş olması Anadolu bağcılığının sosyolojik ve ekonomik açıdan önemini günümüze taşıyan diğer belgelerdir.

Hititler zamanında asma ve şarap büyük önem taşımaktadır. Bunun en büyük delili arkeolojik kazıntılardan elde edilen buluntulardır. M.Ö. 1800-1550 yıllarında bağcılığın Anadolu ve Mezopotamya'da çok gelişmiş olduğu ve dini merasimlerde ve sosyal yaşantıda üzüm ve şarabın tanrılara adak olarak sunulduğu bu buluntularla ortaya konmuştur. Tarihte bağ ve bahçelerinin korumak adına bu günkü anlayışa uygun tarım yasalarını ilk defa kullanan uygarlık Hititlerdir (Oraman, 1965; Akşit, 1981). Geçmişte insanların önemli anlamlar yükleyerek hayatlarının her alanına dahil ettikleri üzümün tarihsel ve mitolojik geçmişine değineceğimiz bu makale ile farklı bir bakış açısından üzümün tarihsel geçmişi gözden geçirilecektir. Bağcılık ve şarapçılığın Anadolu’daki tarihi denince ilk olarak Hitit uygarlığı akla gelse de, Hititler bağcılığı Anadolu’da daha önce yaşamış halktan öğrenmişlerdir. Asurlular şarapçılık konusunda çok ilerlemiştir.

Yine Asurlular kuru üzüm ve şarabı üretildikleri yerden başka yere taşıyarak ticaretini yapmışlardır. Diyarbakır’da yapılan kazılarda M.Ö. 1300’lü yıllara ait üzüm fosilleri ve şarapçılıkla ilgili aletlerin bulunmuş olması üzüm uygarlığının çok daha eskilere uzandığını göstermektedir. Bir bölgede bir ürünün kullanıldığının en önemli delillerinden birisi yapılan arkeolojik kazılardan elde edilen buluntulardır. Özellikle yoğun olarak kullanılan veya tüketilen nesnelere ait kalıntılar arkeolojik kazılardan elde edilen vazgeçilemezlerdir. Anadolu üzümün tüketildiği ve binlerce yıldır kültürü yapılan bir coğrafyadır. Ülkemizde yapılan arkeolojik kazılarda değişik yörelerinde çıkarılan tarihi eserlerde üzümle ilgili şekil ve kabartmaların yer aldığı görülmektedir. Bu durum o yörede bağcılık kültürünün yaygın olduğunu gösteren en önemli delillerdir (Şekil 1). Ülkemizde her bölgede yapılan kazılarda bağcılıkla ilgili tarih öncesi devirlere ait önemli eserler bulunmuştur. Çanakkale Hisarlık bölgesinde 3000-4000 yıl öncesine ait üzüm çekirdeği fosilleri bulunmuştur. Yan yana birçok üzüm salkımı taşıyan M.Ö. 1750 yılına ait lamba Konya Karahöyük’de bulunmuştur.

Anadolu ve Mezopotamya'da bağcılık birçok yörede yapılmıştır. Örneğin; Van’da Urartular'dan (M.Ö. 900– 600) kalan Menua (Semiramis, Samram) sulama kanalı ve çevresindeki asma bahçeleri eski belgelerde çokça anlatılmıştır.

Dünyanın yedi harikasından biri olan Babil’in Asma Bahçeleri Fırat kıyısında yer almaktadır. Arkeolojik kazılarda ortaya çıkan üç yapı dünyanın gözünü Babil’e çevirmiştir: Asma bahçelerin kalıntıları, Babil Kulesi ve çok görkemli bir cadde. Kazılarda bulunan ilk çağlardan kalma yazıtlar ve kil tabletler eski kaynaklarda adı Kraliçe Semiramis’in asma bahçeleri olarak geçen Babil’in asma bahçelerini ortaya çıkarmıştır.

Anadolu ve Mezopotamya uygarlıklarının tarihinde bağ ve şarap halkın geçiminde ve ticarette daima önemli bir rol oynamıştır. Tarih boyunca Anadolu ve Mezopotamya'da elde edilen üzümler çoğunlukla kuru ve yaş olarak tüketilirken bir kısmı da pekmez, bulama, pestil, lokum ve köfter şeklinde değerlendirilmiştir.

Üzümün farklı mitolojilerdeki yeri mitolojiler bilindiği gibi efsanelerden oluşmuştur. Mitolojide asma ve üzümle ilgili olarak anlatılan birçok efsaneye rastlanmaktadır. Bunlardan en yaygın olarak anlatılan efsane kısaca şu şekildedir: Nuh peygamberin gemisi karaya oturmuştu. Gemideki hayvanlar yiyecek bulmak için çevreye dağıldılar. İçlerinden bir keçi gemiye döndüğünde garip hareketlerde bulunarak diğer hayvanlara sebebi yokken toslamaktaydı. Nuh, ertesi gün keçiyi takip eder keçini ağaçlara dolanmış bir sarmaşık bitkisi olan asmanın meyvelerinden yediğini ve sonrasında neşelenip, sarhoş olduğunu görür. Bu sayede şarabı keşfeden Nuh, ne zaman şarap içse neşelenip, keyfe dalar. Bu durum şeytanın hoşuna gitmez, kavurucu nefesi ile üfleyip asmaları kurutur, sonra pişman olur. Asmaları tekrar yeşertmenin tek yolu, asmanın dibine yedi hayvanın kanının dökülmesidir.

Kuruyan asma fidanlarının toprağına aslan, kaplan, köpek, ayı, horoz, saksağan ve tilki kanı dökülür ve bir yıl sonra asmalar yeşererek yeniden ürün verir. Sarhoş insanlar kendi mizaçlarına uygun hayvanın davranışını sergiler, yani bir aslan gibi güçlü ve cesur, kaplan kadar yırtıcı, ayı gibi kuvvetli, köpek gibi kavgacı, horoz kadar gürültücü, tilki gibi kurnaz ve saksağan kadar geveze olurlar (Hehn, 1998). Bu gün bile bu davranış şeklinin devam ettiğine inanılmaktadır. Bu anlayış nedeniyle özellikle köpek gibi kavgacı, horoz kadar gürültücü, saksağan kadar geveze olan sarhoştan uzak durulmaya devam edilmektedir. Mitolojik dönemde asma, üzüm ve şaraba verilen önem oldukça yüksektir. Tanrıların üzüm ve şarabın bereketli olmasında büyük rol oynadığına inanılmış, bazı bölgelerde üzümün bereketli olması için tanrılara kurban dahi kesilmiştir. İtalya’da bağların iyi ürün vermesi adına yılda iki kere Jüpiter için bayram düzenlenirdi. İlk bayram asma çiçek açtığında, ikincisi yılın ilk ürünü tadıldığında yapılırdı. Bu bayramda baş tanrıya dişi bir koyun kurban edilir ve ardından bir salkımın suyu sıkılarak tanrıya sunulurdu (Hehn, 1998). Mitolojik döneme ait asmanın önemini anlatan birçok efsaneye rastlamak mümkündür. Bunlardan bazıları asmanın ne kadar değerli bir bitki, üzümün ne kadar değerli bir meyve, şarabın ne kadar değerli bir içki olduğunu anlatmaktadır.

Diğer yandan, asma ve üzümün nasıl ortaya çıktığını anlatmak üzere ortaya konmuş eserlerin de sayısı azımsanmayacak kadar çoktur.Kral Oineus’un babasının adı “bitki” anlamına gelen Phytios’dur. Aitolia kralı Oretheus’un köpeği doğum yapmış ve bir odun doğurmuştur. Oretheus bu mucizenin bir anlamı olduğunu düşünerek odun parçasını toprağa gömer. Bir süre sonra gömdüğü yerden harika üzümler veren bir asma çıkar. Bunun üzerine Oretheus doğan oğlunun ismini Phytios koyar. Tesadüf budur ki Phytios’un oğlu olan Oineus da şaraba ismini veren kral olmuştur (Hehn, 1998). Üzüm ve şarapla ilgili efsaneler bunlarla sınırlı değildir. Yapılan kazılardan elde edilen bulgu ve buluntular daha birçok efsaneyi işaret etmektedir. Tek tanrılı dinlerden olan Hristiyanlığın en kutsallarından birisi konumunda şarap karşımıza çıkmaktadır. İskenderiyeli Clement İsa için “büyük üzüm salkımı, bizim uğrumuza ezilmiş olan Logos” betimlemesini yapar. İsa öleceğini anladığında on iki havarisini toplar, ekmeği ve şarabı kutsadıktan sonra onları havarileri arasında bölüştürür, onlara ekmeğin kendi bedeni ve şarabında kanı olduğunu söyler. İsa havarilerine tanrının hükümdarlığında tazesini tadıncaya kadar bir daha bu bağın ürününden içmeyeceğini söyler. O günden sonra İsa tutuklanıp çarmıha gerilir. Askerler İsa’ya ekşi şarap uzatarak alay etmişlerdir. Ancak İsa o bağın ürününü asla tatmamıştır.

 

cultureSettings.RegionId: 0 cultureSettings.LanguageCode: TR